Bildiğiniz üzere tabiattaki birçok göğüslü hayvanın bilakis biz insanların kuyruğu yok. Milyonlarca yıl evvelki maymun atalarımızın bu biyolojik özelliğini bugün de koruyor olsak hayatımız ne formda değişirdi sizce? Gelin, uzman görüşleri ışığında açıklayalım…
Kaynak: https://www.livescience.com/what-if-h…
Öncelikle şunu belirtelim, az hadiselerde bebeklerin kuyrukla doğması mümkün!
Spina bifida ismi verilen kondisyonla doğan bebeklerin omurgalarının bir modülü, dışarıya şişlik biçiminde açılarak bir yalancı kuyruk meydana getirebiliyor.
Bu çıkıntılar çoğunlukla kas, doku ve kan damarlarından meydana geliyor. Bir fonksiyonu olmayan bu oluşum, çoğunlukla doğumdan kısa mühlet operasyonla alınıyor.
İnsanın evrimsel sürecine baktığımızda da atalarımızın evvelce kuyruk sahibi olduğunu görüyoruz.
Atalarımız kuyruklarını bundan 25 milyon yıl evvel kaybetti. Bu adaptasyonun sebebinin iki ayak üstünde yürümeye geçişimiz sonrası kalori ve güçten tasarruf etme muhtaçlığı olduğu düşünülüyor.
Günümüzde Orta ve Güney Amerika’ya özgü bazı maymun türleri, kuyruklarını objeleri kavramak için kullanıyor.
Topluca Yeni Dünya maymunları denen bu maymun türlerinin kuyrukları, üstünde bütün vücutlarını kaldıracakları kadar güçlü.
Öte yandan insanlığın en yakın akrabaları, Afrika, Asya ve Güney Avrupa’da yaşayan Eski Dünya maymunları.
Babunlar ve makakları içeren bu maymun ailesi, kuyrukları istikrar için kullanıyor. Almanya’daki Göttingen Üniversitesi’nde evrimsel antropolog Peter Kappeler, ‘Bu maymunlar kuyruklarıyla nesneleri kavrayamıyor, çünkü bu tersine bir süreci olurdu.’ diyor bu hususta.
Kappeler’e göre bu yüzden kuyruğumuz olsaydı onunla nesneleri muhtemelen kavrayamazdık.
Ama bu hiçbir işlevlerinin olmayacağı anlamına gelmiyor. Kimi makaklar kışın kendilerini kuyruklarını atkı misali çevrelerine dolayarak ısıtıyor. Kış uykusuna yatmıyor olsaydık da kuyruklarımız, bir yağ deposu olarak oldukça faydalı olacaktı.
North Carolina Üniversitesi’nden antropolog Jonathan Marks’a göre kuyrukları anlamak için başka iki ayaklı canlılara da bakabiliriz.
Örneğin kanguruların devasa kuyruğu, zıplama kabiliyetlerine uyum sağlaması için devasa boyutta evrimleşmiş durumda.
Kangurularınkine benzer kuyruklara sahip olmak, duruşumuzu bütünüyle değiştirerek öne eğilecek şekilde adaptasyon geçirmemizi sağlardı.
Marks’a nazaran kuyruk sahibi olmak günlük yaşantımızı çok etkilerdi.
Nasıl kedilerin kuyruklarına basmamak için dikkatle hareket ediyorsak kendi kuyruklarımızı incitmemek için de otomobil koltuklarından koltuklara çok sayıda objeyi yine tasarlamamız gerekirdi.
Bu süreçte muhtemelen moda dediğimiz şey de büyük dönüşümlerden geçerdi.
Ancak sonuçta Marks’a göre kuyruklar, sık sık ‘başımıza bela açmaktan’ öbür işe yaramayacaktı.
